ELMA DERSEM ÇIK!

Garip bir görevle dünyaya gönderilmiş dünya dışı (uzaylı) varlık gibiyim. Meraklı bir çocuk gibi bir şeyleri araştırmak, kurcalamak, öğrenmek, Dünyayla ilgili bilgileri toplamak görevi verilmiş sanırım bana. İnsan hayatı deneyimledikçe bir şeyler öğreniyor. Bu hafta öğrendiğim iki şey birisi ön yargılı olmamak diğeri ise  emin olmadan, sinirliyken konuşmamak oldu. Hayat bir öğretmen. Tabi onu ne kadar dinliyoruz, not tutuyoruz ya da  dersinde uyukluyoruz oda bize bağlı. Belki yazının başlığı ile içeriğinin ne alakası var? diye aklında soru işareti kalmış olan kişiler olabilir. Sizinle Elma dersem çık! oyunu oynayacağız. Ve ben bu yazımda size  aslında sürekli dile getirmesem de Elma! diye bağıracağım. 

Yazının oluşmasında iki- üç gün önce katıldığım seminer etkili oldu. Birçok konuya değinildiği ve hepsi aklımda. Bilgi torbasına doldurdum hepsini. Seminerlerin devam ettiğini düşünüp ve saygısızlık yapmamak adına hepsine değinmeyeceğim. Ama genel hattıyla başlıklar değinmenin sakıncası olmayacağını düşünüyorum.  İnsandaki kuvveler, huy nasıl oluşur ve nasıl değiştirilir, insan canlılığını nasıl kazanır, nasıl mutlu olur ve huzurlu insanların uyguladığı altı madde nedir? 


Benim üzerinde duracağım konu kuvveler. Bir sosyolog olarak oldukça ilgimi çekti ve bu konu üzerinde biraz araştırma yaptım. İşin ilginç tarafı dini açıklamalar kısmında da kuvveler üzerinde durulmuş. Yazıyı devam ettirdikçe ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Her insan da üç kuvve vardır. Bunlar. Düşünme, öfke ve arzu. Düşünmenin iyi öfke ve arzunun tamimiyle kötü olduğu düşüncesi aklınıza gelmesin. Öfke ve arzu gerektiği ölçüde kullanıldığından katkı sağlayacaktır, fakat aşırısı zarara neden olacaktır. Arzusunu yönetemeyen insanlar öfkelidir ve arzusunu yönetemeyen insanlar mutluluğun değil, hazzın peşindedir. Aynı şey toplumlar içinde geçerli. Dolayısıyla arzusunu yönetemeyen bireylerden oluşan toplumlarında öfkeli olması doğal bir süreç. Ve arzunun hakim olduğu toplumlarda öfke ön plandadır. O zaman düşünen bir toplum olmak istiyorsak ne yapacağız, arzularımızı kontrol etmeyi öğreneceğiz.

Arzu deyince de aklınıza sadece cinsellik gelmesin. Örneğin, giyinebileceğimiz eskimemiş bir çok ayakkabı varken, ayakkabı almak. Aşırı şekilde yemek, gün boyunca sosyal medyadan ayrılamamakta bir arzudur bence ya da ikili ilişkilerde bir insanla yetinmemekte arzudur birçok örnek verebilirim arzu üzerine. Seminerde arzusunu yönetemeyen insanların öfkeli olacağını dolayısıyla düşünemeyeceği söylenildi , ama ben bir şey daha eklemek istiyorum arzusunu yönetemeyen insanlar ve toplumlar mutsuz olurlar. Yine arzu, öfke ve düşünme üçlüsünden dini bir örnek verelim. Ramazanda bir tarz haberlerle sık sık karşılaşırız televizyonda. Örneğin ramazan da sokakta sigara içen baba- oğul oruç tutan vatandaşlar tarafından dövüldü. Oysa dinimizde oruç tutarken arzu ve öfkeni kontrol et demez mi? Peki bu insanlar ne yaptı arzularını öfkeye dönüştürdü. Dinimiz bile oruç tutarken arzu, öfkeyi kontrol etme ve düşünme egzersizi yaptırıyor aslında bize. 

Ve arzularımızla o kadar iç içe hale geldik ki. Sosyal medyada bir şeyler paylaşmak için sürekli hareket halinde olmak. Sıkılmaya vaktimiz bile yok. (Bu konuyla ilgili önceki yazılarımdan: Hızlı Yaşa Hızlı Tüken yazısını okuyabilirsiniz) Anının tadını çıkarmayıp mutluluğun değil, hazzın peşinde koşmak. Örneğin, çiçeğin fotoğrafını çekiyoruz ama çiçeği görmüyoruz. Bir canlılık katmıyoruz çiçeğe önemli olan bu. Yine fotoğrafını çekin, çekmeden önce onunla anın içinde kalın. Gittiğim seminerde bile gördüm bunu insanlar seminer boyunca telefonlarını ellerinden düşürmediler. Seminer öncesi yüzlerce öz çekim...Peki seminer boyunca sürekli videoya çekmek. Birçok insanın elinde telefon vardı.  Önemli kısımları unutmayım diye bir video çektim ona da 30 saniye dayanabilmişim. Çünkü şunu fark ettim, video çekerken anın içinde kalamıyordum, söylenenleri duymuyordum. Oysa seminerde değinilen konulardan biride dikkatti: (Ne yapıyorsan sadece onunla ilgilen.) Malesef buna bende dahil çoğu zaman hep böyleyiz. Dünyaya telefon ekranından bakıyoruz. Klasik yöntemle not tuttum. (Sanırım öğrencilerime de not tutturacağım artık. Çünkü yazarken pekiştiriyor insan.) 

Seminerde bu kısım üzerinde durulduğunda aklıma Harari'nin Homo Deus kitabı aklıma geldi. Modern insanlar ilerde mutluluğun peşinde koşacaklar. Bence şimdiden yavaş yavaş kıpırtılar başladı bile. İnsanlar daha çok geziyor, daha çok yiyor ama mutlu değiller. İnsanların acaba sakinleşmeye, durmaya mı ihtiyaçları var? 

Görüştüğüm zaman görüşürüz! :)

SAHİPSİZ CÜMLELER




Yorumlar

  1. O kadar hızla tüketip, o kadar hızlı yaşıyoruz ki bence de durmalı, düşünmeli ve nefes almalıyız ve sonra karar vermeliyiz acaba ne istiyoruz?

    Selam benim bilgi küpüm Özlem'cim (:

    YanıtlaSil

Yorum Gönder